Önceden olsa çok farklı olurdu.
Korkardım.
Battaniyenin altına vücudumu gömer öylece beklerdim. Karanlığın içine çakan ve anımı aydınlatan her şimşek inlememe neden olurdu. Kasıklarımdan başlayan sancı yavaş yavaş tüm bedenime yayılır ve ardından ciğerlerimden sökülürcesine uzaklaşarak beynimin en kılcal nöronları arasında kaybolurdu. Başımı yastığın altında ezdiğim zaman sanki kulaklarıma dolan çınlamaları keser ve dişlerimin arasına sıkıştırdığım dilimin acısı ile varlığımı unuturdum. Bacaklarımı hissetmezdim, tıpkı bir yılan gibi kıvrılırdım kendi içime doğru, anne karnındaki halime bürünürdüm.
Belki de tüm korkuların üstüne örtündüğüm bir tül perdesi, bir umut ve bir beklentiydi bu halim. Ellerimi iki bacağımın arasına alarak saniyelerin bir an önce ilerlemesini ve korkularımın uzaklaşmasını beklerdim. Dünya üzerinde nefes alan son beden, kalbi sökülmemiş son asker veya hücreleri kansere yenik düşmemiş son beden benimkiydi sanki. Evet ben sadece bir korkaktım. Okumaya devam et