Her şehrin kendini ön plana çıkaran bir yönü var. Kimilerinde bir eşya, bir doğa harikası, mimari bir zeka veya unutulmaz bir olay… Bazıları ise kişilerle ve o kişilerin bıraktığı izlerle hatırlanır.

Bükreş denince aklıma nedense ilk olarak bu isimler geldi.

Kont Drakula, Hagi, Caragiale, Eminescu, Coandă, Nadia Comăneci veya Ceaușescu…

Romanya uçakla bir saatlik bir mesafede bizim için, geçen haftalarda 5 günlük bir gezi için Romanya’nın başkenti Bükreş’e gittim. Uçağa binmeden önce kendi kendime düşündüm, “Acaba Romanya hakkında ne biliyorum?” Bir şehri, ülkeyi zihnimde konumlandırırken farklı detaylarına önem vermeye çalışıyorum. Bu insanlar içinde geçerli. İlk izlenim veya göz aşinalığı da diyebiliriz. Her şey bir kenara içinizde ne bırakıyor? Bir şehir sizi ne ile ne kadar etkileyebilir?

Şehirlerin de insanlar gibi farklı özelliklerinin ve kendini tanıtma biçimlerinin olduğunu hissediyorum. Kimisi soğuk bir duvar gibi karşılıyor sizi, kimi içten bir şekilde kendine çekiyor. Şehirleri inşa eden insanlar ve her şehrin yaşanmışlığı, birikimi bizi etkiliyor.

Gözlerimin önüne Şener Şen’in bir film sahnesi geliyor. Elindeki jileti havaya kaldırıp, “Dünyanın bütün meşhurları bu jileti kullanıyor” diye cümleye başlıyordu. Sanırım birçoğunuz hatırladı hangi sahne olduğunu ve gözlerinizin önünde canlandı. “Rahmetli Başkan Kennedy, Kaçsız Kral Pele… ve Nadya Komanaçi…”

Çocukluğumun en meşhur cümlelerinden biri olmuştur bu, “Nadya Komanaçi…” Onun Romanyalı bir Jimnastikçi  olduğunu, dahası bir kadın olduğunu çok sonraları öğrendim. Nadia, Umut anlamına geliyormuş bu arada. Bunu da Bükreş’te tanıştığım bir kişi söyledi.

*

img_2605Romanya’nın başkenti Bükreş’te gözüme ilk çarpan geniş caddeler ve caddelere bakan estetik binalardı. “Hepsi birbirine benziyor?” dedim içimden. Sonradan öğrendim ki bu binaların neredeyse hepsi Romanya’nın sonu hüzünlü lideri Ceauşescu zamanından kalmaymış. Bir diğer ayrıntı da ön yüzleri ihtişamlı olan bu caddelerin arka tarafları gayet sıradan hatta daha da kötüymüş.

Havaalanından ayrılıp şehre doğru yol alırken kendimi yeni bir şehrin kollarında gibi hissetmedim. Kapitalizmin etkisi falan gibi afili laflar da etmeyeceğim ama yol kenarlarında gördüğüm afişler, reklamlar ve kıyafetler bizimkilerden hiçte farklı değildi. Dünyanın her yerinde aynı şeyler ile meşgul oluyoruz…

Bükreş caddelerinde dolaşırken hatırladım. Siyah beyaz görüntülerdi, kurşuna dizilen bir kadın ve erkek… Ceauşescu ve eşi… Devrim Meydanı, 1989 yılında Romanya’da Kominizmi bitiren olayın anısını yaşatıyor. Buradaki Beyaz Balkon Ceauşescu’nun son konuşmasını gerçekleştirdiği yer. Şuanda Hükümete ait…

img_2651Ceauşescu Romanya’yı 25 yıl boyunca yöneten Komünist bir lider. . Komünizm Romanya’ya 2. Dünya Savaşı sonrası geliyor ve 1989’da Çavuşesku’nun idam edilmesine kadar 42 yıl devam ediyor. Bu sürenin büyük bir kısmında onun imzası var. 1989’da Berlin Duvarı yıkılıp, Komünizm resmi olarak çöktüğünde Romanya’da dönüşüm ve çöküş de kapıyı çalmış oluyor. 1989’un son günlerinde halk ayaklanması başlamış. Ceauşescu eşi ile birlikte kaçmak isterken yakalanmış ve televizyon ekranlarında yayınlanan 2 saatlik bir askeri yargılama sonucunda idam kararı verilmiş. Ardında da aynı gün içinde eşi ile birlikte kurşuna dizilmiş. Basit bir internet araştırmasında tüm bu bilgilere ulaşabilirsiniz. Fakat işin asıl tarafı, Ceauşescu’nun yakalanışından idam edilişine kadar her anının kameralara alınması ve bu görüntülerin sistemli bir şekilde dünyaya dağıtılarak, “Biz başardık, artık yeni bir Romanya olacak” demek istenmesi sanırım. Çünkü Ceauşescu’nun devrilmesi sadece Romanya için değil Avrupa başta olmak üzere dünya gündemi içinde önemliydi. Çünkü onun idamı Soğuk Savaş döneminin sonunun geldiğinin göstergesiydi.

img_2628Ceauşescu 1983 yılında ülke yönetimini tek bir çatı altında toplamak için bir saray yaptırmaya karar veriyor. Ben şuan yapımı tam olarak 1994 yılında tamamlanan o sarayın önündeyim. Yağmur çisiyor. Başımı kaldırdığımda önümde kocaman bir yapı görüyorum. Dört tarafı da aynı şekildeymiş. Sağımda ve solumda uzanan duvarlar var. Kendimi bu devasa sarayın etkisine kaptırıyorum. Fakat sonra içeri girdiğimde aynı hazzı alamıyorum. Çünkü Ceauşescu 1989 yılında kurşuna dizilmiş ve sarayının bittiğini görememiş. Hal böyle olunca da asıl önemli olan yaşanmışlık eksikliği sarayın her odasında göze çarpıyor. Bu sebeple sadece dışarıdan görmeniz yeterli bu sarayı, içeri girmenizin bir manası yok.

Bükreş caddelerinde araba ile dolaşırken dikkatimi çekti, farklı bir gelenek var. Eğer bir araca yol verirseniz ya da trafikte herhangi bir şekilde yardımda bulunursanız öndeki araç dörtlülerini yakıyor, arkadaki araçta buna karşılık olarak selektör yapıyor. Bu karşılıklı bir teşekkür etme biçimi. Bu öyle sık oluyor ki araç içinde fark etmemeniz mümkün değil.

img_2768

 

Bükreş’in merkezindeyim. Sıfır noktasında. Pazarın içinden geçtim ve tam karşısındaki Bronz heykeller dikkatimi çekti. Sanki bir tiyatro sahnesi gibiydi. Caragiale’nin hikaye kahramanları… Bir süre burada oturdum ve etrafımdaki kalabalığı izledim. Ion Luca Caragiale mizahın önemli temsilcilerinden biri…

Sonra dikkatimi bir şey çekti. Heykellerin hemen ön tarafında, önce bir mezar olduğunu düşündüm. Yürüm ve yanına gittim. “Sıfır Noktası…” Bilgi alabilmek için yanımdan geçen ilk kişiye sordum bu ne diye… “Sıfır noktası Romanya’nın herhangi bir şehrine gitmek için hesaplanan mesafeyi ifade ediyor. Bükreş’in merkezi.”

img_2774Sıfır Noktasının hemen yanıbaşında benim biraz önce mezar olduğunu düşündüğüm, üstünde bir adamın fotoğrafının olduğu anıta baktım. Bu Cristian Pațurcă isismli holigan bir şarkıcının anıtıymış. Cristian Pațurcă kominizmin devrilmesi için gerçekleştirilen eylemlere şarkıları ile yön vermiş bir şarkıcı ve romanya halkı tarafından sevilen bir isim. Burada ona ait sözlere yer verilmiş.

Vatan haini olacağıma serseri olurum

Diktatör olacağıma holigan olurum

Kominist olacağıma berdüşt olurum.

Sıfır noktasından ayrılarak arka sokaklarda yürümeye başlıyorum. Girişinde Kont Dracula yazan bir kafe gördüm ve içeri girdim.

Kont Dracula, hikayeye gel… herkes kendi penceresinden anlatıyor. Tek ilgimi çeken Fatih Sultan Mehmet ile aralarındaki bağlantı…

Sözün özü, Bükreş diğer Avrupa şehirlerine göre daha uygun olan bir şehir ve Türkiye arasında bir saat farkı yok. Karasal bir iklimi var. Gündüz güneşi görüyorsunuz, içiniz ısınıyor ama geceleri soğuk…img_2859

 

 

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir