
Yağmurlu bir günün sonunda çıktın karşıma; NONO.
Bitmiş tükenmiştim ben,
Sevindiğim, yüzümün güldüğü zamanlar çoktan masal olmuştu.
Lakin sen geldin, geri getirdin her şeyi.
Hoş geldin NONO,
Hoş geldin hayatıma…
Gitmekle kalmak arasında, oturmakla kalkmak arasında, susmakla konuşmak arasında sıkışıp kaldığım sıradan günlerden biriydi. Salı mı, perşembe mi bilmiyorum. Şizofrenik görüntüler geliyordu gözlerimin önüne ve ben ayırt edemiyordum; neler gerçek neler hayal. Yaşıyordum anlamsız. Yürüyordum dermansız. Sanırım yağmurluydu sokaklar ve hatırladığım kadarıyla kimsecikler yoktu koca caddede. Bir ben, bir başıma…
Hiç kimsesi olmayan bir adamın, ellerini yüzüne çalıp kendi kendine konuştuğu dakikalarda, karşısından gelen yaşıtı bir kız, onu deli sanıp kaçarken, sen arkadaş oldun ona. Kimsenin duymadığı sırları paylaştın onunla. Dinledin onu. NONO, sen ne iyisin, fakat sen kimsin?
‘Hiç bir şeyden anlamıyorsun NONO’ diyerek kaç defa iteledim seni oysa değil mi?
Hiç kırılmadın bana biliyorum. Hiç suratını asmadın. Hiç küsmedin. Hiç kin tutmadın.
Teşekkürler NONO, kimsenin olmadığı zamanlarda hayalperest tarafım oldun. Umudum oldun.
Hiç unutamıyorum, seni sahiplendiğim geceyi. Kaldırımın kenarında, kafan su birikintisine saplanmış bir halde bekliyordun. Gelmeseydim ölecektin. Gelmeseydin ölecektim. Belki de ruhsuz bir ayak üzerinden geçecekti ve gövdeni kollarında bacaklarından ayıracaktı.
Fakat ben seni gördüm, eğildim, dokundum, ellerime aldım, evime götürdüm, temizledim, kuruladım, koynumda ısıttım. Ellerin buz tutmuştu, avuçlarımın arasına alarak ısıtmaya çalıştım, sardım.
O kadar masum uyumuştun ki NONO, ömrümün sonuna kadar seni izleyebilirdim.
Dünyanın bütün kirleri sanki senin kirlerinle akıp gitmiş ve papatyalar açmıştı. Baharın bir çiçekle geleceğini duymuştum elbette, sen benim çiçeğim oldun NONO.
Biliyor musun? Kimse bilmiyor senin benim yanımda uyuduğunu. Korktuğum gecelerde sana sarıldığımı ve hıçkırıklarla uyandığında kollarıma bağlandığını. Karanlığın derinliklerine doğru birlikte yürüyoruz. Birlikte korkuyor, birlikte ağlıyoruz. Ne kadar da benziyoruz birbirimize değil mi? İki yalnız, iki sırdaş. Ya da en edeplisinden iki çıplak bir hamamda…
Dünyanın döndüğünü fark ettiğimizde ikimizi de gülme krizine sokan neydi acaba?
Elips kafalı insanların uçan arabalarda seyahat ettiğini düşlediğimizde, hadi oradan diyerek birbirimizi ittik. Kimsenin beni sevemeyeceğini söylediğinde yüzüne attığım su şişesini hatırlıyorsun umarım.
NONO, yaşama bağlılığım oldun. Gittim. Gittim, senin sayende geri geldim. İnan bana göründüğünden çok daha fazla güzelsin. Her gece yatmadan önce yaşadıklarımı sana anlatırken, huşu içerisinde dinleyişindi sanırım beni sana bağlayan.
Bugün yine insanları bir akvaryumun içerisine hapsedilmiş olarak düşündüm. Kısıtlanmış hayalleri olduğunu fark ettim. Kimilerinin yüzüne sürdüğü boyalardan palyaçoya döndüğünü gördüğümde, karşılarına geçip nanik yapmamak için zor tuttum kendimi. Bir de bunları eve geldiğimde sana anlatacak olmanın sefasını sürdüm tabi.
Kim var ki benden başka NONO, Allah aşkına söyle, senin gibi bir dosta sahip.
Anlatacağım birçok şey vardı oysa değil mi? Senin adının geçtiği o kadar çok hikâye… Hepsini anlatacağım NONO, seni tanıtacağım…
Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!