
Uykulu gözlerle sabahın deminde hikâyeme önsöz olabilecek bir şeyler yazıyorum. Bu seher vakti; korkulu rüyaların sona erdiği, ayın kaybolup güneşin doğduğu ve gece boyunca insanın üzerine çöken hüzün kovan kuşlarının birer birer kanatlandığı bir vakit.
Sadece bir önsöz mahiyetinde ve alelacele karalanmış şeyler değil yazdıklarım. En başta yazılması gerekip de yazılmayanların yerini alabilecek cümleler kuruyorum.
Cümleler uzadıkça dağılıyor kelimelerim. Kalemim kan topluyor ve kar üzerinde kalan izler gibi yavaşça kayboluyor mürekkep.
Hiç bitmeyeceğini düşünüyorum hikâyemin ve hep umutlu olacağını kahramanlarımın…
Başlarını yaslayabilecekleri bir dost bulamasalar ve bir başlarına kalsalar da özgür kılmak istiyorum onları. Kıvrımlı yollar çizsem de önlerine, kestirmelerden haberdar olmalarını diliyorum.
Sevdikleri var mutlaka, biliyorum. Hepsine beğenecekleri bir son kurguluyorum. Her şeyin kalpte başladığını biliyor ve bedensel zevklerin gelip geçici olduğunu düşünüyorum.
Kahramanlarımın yaşamında gündelik kaygılar, insanlara zulmetme düşüncesi, üstünlük merhalesi ya da bencillik hissi yok. Hiçbiri yok benim kahramanlarımın hayatlarında!
Benim kahramanlarım, insanları seviyor. Bir karıncayı bile incitmekten korkuyor, elinden şekeri alınmış bir çocuk gördüklerinde ağlıyor ve küçük şeylerden mutlu oluyorlar.
Kahramanlarım düşler kuruyor, hayal ile gerçeği birbirine karıştırıyor ve özenilesi bir hayat yaşıyorlar.
Bir hikâyeye kahraman olmak veya gerçek hayatta bir baltaya sap olamadan ömrünü tüketmek! Hangisi daha yaşanılası? Kalbi kırık bir adamın son isteği ne olabilir hayattan?
Bütün ömrünü bir hiç uğruna harcadıktan sonra, dönüp ardına baktığında hiçbir şey görememek nasıl bir histir ki?
Sallanan bir koltukta bir başıma oturmuş, ellerimi bacaklarımın arasına sokarak ısıtıyorum. Yaşadığım yalnızlık hissini tanımlamak mümkün mü?
Peki, sen… Kahramanım olur musun?
Hiçbir şey düşünme! Yıllar sonra dönüp ardına baktığında “Ne kadar iyi etmişim bunu yapmakla…” diyebileceğin anlar yaşayacaksın.
Her yeni günü bir öncekine nazire yaparcasına dolu dolu geçirebileceğin, çerezlerle uğraşmak yerine asıl hedefe ulaşmak için çabalayacağın bir hayat seni bekliyor!
Kabul eder misin?
Harfler birleşerek kelimeleri oluşturuyor. Kelimeler cümleleri, cümleler paragrafları, paragraflar hikâyeleri… Hikâyeler ise hayatlarımızı şekillendiriyor.
Her birimiz, birer kahramanız aslında. Farklı hikâyelerin farklı kahramanları… Bir yerde, hikâyelerimiz kesişiyor ve tanışıyoruz. Bir ömürlük misafir oluyoruz birbirimizin hayatına.
Bir kan pıhtısından yaratıldık, vücut bulduk ve ete kemiğe büründük.
Para uğruna hayatlarını harcayanların adı sanı unutuldu. Yaşadıkları her anı bir kahraman gibi geçirenler, hâlâ hatırlanıyorlar. Onların hikâyeleri anlatılıyor dilden dile.
Şimdi bir daha soruyorum. Kahramanım olur musun?
Yerdeki çakıl taşlarından yüksek binalar yapmak yerine, o taşları Ebrehe’nin ordusuna fırlatmak var!
Zaman bir tablo gibi gözlerimizin önünden kaybolmadan hayatın tarifsiz ahengini yakalamaya çalışmak her şeyden daha önemli!
Bir çıkış kapısı göremiyorum. Kelimeler arasında sıkıştım. Güzel bir başlangıçtayım, bir sona yaklaşırken… Sonsuz bir huzuru düşlüyorum.
Bu hikâyenin bir sonunun olacağını hiç düşünmemiştim.
Uzun ve ince bir çizgi hikâyenin varacağı nokta… Son sözün önüne sıralanmış binlerce anlamsız cümle… Bu cümlelerin her biri birbirinden habersiz! Her şey, bir güvercinin ayağına bağlanmış kâğıtta saklı. Bazen de bir genç kızın anlattığı hikâyelerde…
Sonbaharın eşiğinde son bulacağını bilmeden bir ilkbahar esintisinde yazılan manasız ve tuhaf bir yolculuk bu. İklimler canlı mı ne? Kelimelerden inşa edilmiş bir dünya sahiden var mı?
İçimi kıpırdatan bu hüzün dalgaları nereden geliyor?
Gözlerim neden doluyor rüzgârsız günlerde?
Bir anlamı var elbet, biliyorum.
Yaşadığımız her şeyin…
Yaşanacak her şeyin…
Güzel günler bizi bekliyor.

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!