Benim babam, hayalperestti. Kırgındı. Gönlü zengindi. 

Benim Babam, iyi insandı. Fakirdi ama ümitliydi. 

Her ayın son gününün geleceğini bilirdi.

Benim babam, insandı. Gözleri doluverirdi. İnanırdı. Dilinde, kalbinde, cebinde ne varsa verirdi.

Benim babam, benimdi…

Dört yıl önce bugün emanetini teslim etti ve gitti.

Ah zaman, geçiyorsun ama nasıl olduğunu bilmiyorsun. 

Ben doğduğumda babam kırkını çoktan devirmişti. Hani tekne kazıntısı derler ya, öyle. Evin en küçüğüydüm. 

Hiç unutmam, okula başladığım yıllarda, neden sorduklarına hala bir türlü anlam veremediğim, bir soru ile karşılaşırdım. “Baban ne iş yapıyor?”

Babam, inşaatlarda çalışırdı, bahçede çalışırdı, evde çalışırdı. Bazı zamanlarda ortadan kaybolurdu. Çok meraklanırdım. “Baban çalışmaya gitti!” derdi annem. 

Çalışmak ne demekti?

Neredeyse her yaz babam çalışmaya giderdi. Ben onu özlerdim. Fakat özlediğimi belli edemezdim. Çünkü o babaydı.

Bir gün babamın karşısına geçtim ve öğretmenimin sorusuna ne cevap vermem gerektiğini sordum.

“Emekli, de oğlum, ben emekliyim!” dedi babam. Tüm perdeleri üzerine çekivermişti, çünkü o ne iş olsa bizim için yapardı.

Sonra biraz daha geçti zaman. Lise yıllarımda babamla hiç konuşmadım. Nasıl olsa beni anlamıyordu.

Üniversite tercihi yaptığım zaman babama hiçbir şey sormadım.

Telefonları hep annem açardı. Uzun uzun konuşurduk. Her konuşmayı, “Baban selam söylüyor!” diye bitirirdi. Babam hep bana selam söylerdi…

Ah babam, çocukluğum kahramanı. Gençliğimin arka planı. Yetişkinliğimin mirası.

Ne çok özlüyorum seni. Konuşamadığımız yıllara kırgınım, elini omzuma koymana hasretim, yüzüme bakıp oğlum demeni özledim. 

Ah babam insan alışıyor yokluğa ama kalbi bir türlü kabullenmiyor. Seni kaybettiğim o gün büyüdüm ben. O gün eksik parçalarımla yaşamayı kabullendim. 

Babam, ardımdaki Sarı Çiçek, kalbimdeki umut, gözlerimdeki mahzunluk; o gün öğrendim ben aslolan mirası. 

Sen bana acımayı, kin duymamayı, her ne olursa olsun insanları kırmamayı, gerekirse kaybetmeyi ama pes etmemeyi ve kimsenin seni anlamadığı zamanlarda kalbinle konuşmayı miras bıraktın.

Babam, yokluğuna kalbimi alıştıramıyorum. Dilimin ucuna gelen iki hece, gözlerimi sulandıran hasret ve kalbimdeki dualar; meğer ne çok ihtiyacım varmış sana… Sadece varlığını bilmek, orada, o evde olduğunu hissetmek güç katıyormuş bana…

Ne çok bağlandım sana ne de senden ayrı kalabildim. 

Tamam diyorsun, artık alıştım sanıyorsun, hayat devam ediyor diye düşünüyorsun, kendini işine gücüne veriyorsun ama olmuyor. 

Harfler düğümleniyor. Kelimeler çatallaşıyor. Cümleler öznesiz kalıyor. Özlediğini hissetmek ruhunu kanatıyor. Kimse bilmesin istiyorsun, kalbinde ölünceye kadar saklı kalsın istiyorsun, olmuyor… Olmuyor… Olmuyor…

Okuduğum her kitapta, dinlediğim her türküde, söylediğim ilk cümlede sen düşüyorsun zihnime. Bedenim belki alışıyor da kalbim yokluğunla daralıyor… 

Gözlerimi saklıyorum, kimse bilmesin, kimse görmesin istiyorum. Sonra içten bir nefes, ardında saf bir dua ve hasretle okunulan Yasinler kalıyor…

Babam, bütün kelimelerimle, düşlerimle, kırılganlıklarımla, inadımla, acılarımla, sevinçlerimle, mutluluklarımla, heyecanımla, aşkımla… 

Ardında dua eden bir kalp var #Baba. Allah senden razı olsun…

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir