Can dediğin bir kuştur.
Hayat bulup uçmuştur.
Ömür denilen yolda,
Kendisini bulmuştur.

Bir doğum günü yazısı için böyle bir başlangıç yapacağımı düşünemezdim. 

Tabii bu yaşa erdiğime şaşkınım. Şükürler olsun. Ne yazacağımı, nasıl yazacağımı bilmiyorum. Yıllar geçerken bedenimin değişimleri ile ruhumun sabitliği arasında kaldım. Bedenim her sabah yeni bir güne merhaba derken sanki ruhum hep aynı sabahlara açtı gözlerini. Yaş aldıkça aradaki uçurum genişledi. İşte bugün, bu anda uçurumun kıyısındayım. Bir tarafta ruhum diğer yanda bedenim var.

Yeni yaşın kutlu olsun, Adem. 

Geleceğin umutlu olsun.

Anıların huzurlu olsun. 

Kalbin rahat olsun.

İyi ki doğdun.

Yakında kırklanacaksın.

*

Kalbimden geçen tüm kelimeleri ardı ardına sıralamak, zihnimi boşaltmak ve ardından ömrümün sonuna kadar susmak istiyorum. 

Fakat öyle bir kelime çıkıyor ki karşıma ne öncesi oluyor duygularımın ne sonrası. Sanki ağaçtan düşen bir kedi yavrusuyum, tutunmaya çalıştığım tüm dallar kırılıyor, hayallerim tuz buz oluyor, gerçekler çığ gibi üzerime yağıyor. Parçalanıyorum.

Her nefes aldığımda aynı kelime ciğerlerime doluyor ve kalbim her seferinde tekrar tekrar tekrar, daha önce hiç acımadığı kadar acıyor. Her zerremde aynı kelime yankılanıyor.

Sonra bir irkilme ile doğruluyorum, “Büyü artık!” diyor o kelime, “Kırklanacaksın.” 

Ruhumu kaybettim ben, hükümsüzdür. 

Emekledim, dizlerim kanadı. 

Yürüdüm, ayaklarım nasır bağladı. 

Durdum, zaman avuçlarımdan kaydı.

Bedenim büyüdü, hayallerim küçüldü.

Oysa,

Her nefeste bir hayalimi savurmuştum dört bir yanıma, gerçekleri uzak tutsun diye benden…

Hadi, yakın tüm ışıkları şimdi, büyüdüm artık ben. Bedenim kocaman bir adam oldu. Saçlarıma ve sakalıma aklar geldi. Büyüdüm ben. Tamam.

Zamanı, mekânı ve insanı anlamaya çalışıyorum. Gözlerim aynı noktaya bakıyor olsa da kalbim an be an yaşıyor her şeyi. Önce umut etmeyi öğrendim hayatta. Sonra korkmanın ne demek olduğunu kavradım. Yıllarım umutlu olmak ve korkmak arasında geçti. Yaş aldıkça kalbimle yakınlığımı artırıp aklımın dehlizlerinde dolaşmayı bıraktım. Fakat itiraf etmeliyim, bu yaşa geleceğimi hiç düşünmemiştim. Yolun yarısını geçtim, kırka göz kırpıyorum.

Biliyordum, farklıydım. Farkımı hep olumluya yoruyordum. Fakat içimi kemiren o kara düşünceler de hiç eksik olmuyordu. 

Karanlıkta yolunu bulmaya çalışan bir çocuk gibi ellerimle yolumu buldum. Benim dünyam karanlık değildi. İnsanın içini katılaştıran, baktığında moralini bozan kozmopolit bir griydi. Öyle bir gri ki hiçbir şey seçilemiyordu. Bir yanda düşlerim kanat çırparken diğer yanda hayatın gerçekleri sillelerini yüzüme vuruyordu. Yoğun çalışma saatlerinin arasında kelimelerin dünyasına kaçmaya çalışıyorum. Vaktimi uyku ile ayırıp nefes alarak bölüyorum. Kimse bilmiyorum fırtınalarımı, mutluyum ben bu halimden. 

*

Rüzgâr olmuş esmiştir.
Bulut olup gezmiştir.
Dağlarda sis yağmurda,
Halden hale girmiştir.

Her bahar gelişinde mi ben böyle oluyorum yoksa ben böyle olduğum için mi geliyor bahar.

Çiçeklerin ağaca durmasını iple çekiyorum her sene. Gönlüm genişliyor güneşin doğumuyla. Sanal birlikteliklere sırtımı dönüyorum. Kokuşmuş bir dünya orası. Kimse göründüğü gibi değil. Hakikatin önüne bir perde çekilmiş yalanı yaşar olmuşuz orada. Başkalarına yakıştıramadığımızı kendimize yakıştırmışız. Kim olduğumuzu bilmiyoruz, çünkü sadece sanal dünyada kendimizi göremiyoruz. Korkuyorum.

Bu ben, ben değilim?

Her sabah uyandığımda aynanın karşısına geçip uzun uzun yüzüme bakıyorum. Bu ben, ben miyim? Bu sakallar saçlar bana mı ait? Yüzümdeki çizgileri görmüyorum.

Bedenim her yıl yaş alsa da ruhum hep aynı yaşta. 

Ben hep o ceviz ağacındaki salıncakta sallanan çocuğum. Daha hızlı sallanırsam canavarlardan kaçabilirim. Avazım çıktığı kadar bağırabilirim kelimelerimi, cümlelerim hayallerimdir. Ben hep o çocuğum. Yıllar bedenimi hırpalayabilir ama ruhum ve kelimelerim benimdir. 

*

Kalbim bir yangın yeri, zihnim karmakarışık!

Salıncaktan düşerim sanıyordum. Oysa tehlikeli olan tahterevalliymiş. Ayaklarımın yerden kesilmesi değil de bir aşağı bir yukarı dikiş tutturamayınca insan sendeliyormuş.

Nasıl yaptığımı bilmiyorum ama gözümü kıstığım zaman sanki dünyanın en güçlü adamı oluveriyordum. Fotoromanlardaki süper kahramanlara benzetiyordum kendimi. Toplumun içinde herkesten farksız ama anı geldiğinde beliriveren ve farkını ortaya koyan. İşte tamda bu sebeple, hayata hep olumlu tarafından bakmaya çalıştım. 

Mutlu bir çocuk, 

Sorunsuz bir ergen, 

Edepli bir genç, 

Bilinçli bir yetişkin, 

Ve sonra ardından “İyi insandı…”

İşte hayatımı birkaç kelime ile anlatmaya çalıştığımda ortaya çıkan tam olarak bu…

*

Bir kelime gibi yaşamak istiyorum hayatı; korkmadan, kavga etmeden, çekinmeden…

Kelime gibi yaşamak istiyorum; unutulmadan, özünde farklı manaları taşıyan, hayal kuran…

Kelime gibi yaşamak istiyorum, uzun paragrafların içindeki alelade bir kelime gibi. Silseler beni paragrafın haberi olmaz, unutsalar yazmasalar akla dahi gelmem. Fakat biliyorum, benim de bir anlamım var. Yanı başımdaki diğer kelimelere değer kattığım kadar paragrafa da anlam katıyorum. Paragraf fark etmese dahi onun için çalışıyor ve harfler şahidim olsun ki bir anlam peşinde koşuyorum.

Her harfim farklı bir mana yüklemiş kalbime. İyi kötü, çirkin güzel, umutlu karamsar, bitkin heyecanlı… ben ne biriyim ne de bunların hepsi, ben anlamımı arıyorum…

Hiçbir zaman kısa yolları kullanmadım. Hep uzun uzun anlattım içimdekileri. Korkularımı kendime sakladım, hayallerimi etrafa saçtım. Var olduğunu bildiğim hiçbir anlamı yüklenmedim. Ben hep bilinmeyeni ulaşılamayanı düşledim. Onu hayal ettim ve o manaları barındırdım gönlümde. Ben dinlenmek nedir bilmedim, koşmanın tadını alamadım. Sustum. Konuştum. İçime attım. Biliyorum, ben bir kelime gibi yaşıyorum hayatı ve anlamımı arama yolculuğum devam ediyor.

*

Bir hayal peşindeyiz her an,
Tatlı bir rüyadayız her an,
Haydi sen de gel bak şu gizlere,
Neşe doluyor bunu bulan…

Her mevsim farklı düşer kalbime. Yağmuru bilirim. Karı bilirim. Rüzgârı bilirim. Güneşi bilirim. Karanlık gecelerde bir başıma korkusuzca yürürüm. Köşe başlarını kaplayan adamların arasından geçerim. Eteklerimi toplarım çamura basarken. Gözlerimi kapatırım karanlık bastırdığında. 

Hayallerim basittir benim. Çocukların umutlu olduğu bir dünyadır. Zalimin zulmüne gözümü kapamam. Mahremime el sürdürmem. Çıkar peşinde koşmam.

Böyle yaşadım ben. Belki de böyle kaçtım. 

*

Bir doğum günü yazısı için böyle bir son yazacağımı da düşünmezdim. Otuzun sonundayım. Pandemi, yeniden normalleşme süreçleri derken asrın felaketini gördüm. Belki de bildiğimiz her şeyi unutturdu bize bu. 

Peki, yine de hayal etmeye devam mı?

İyi ki doğdun dik saçlı çocuk. 

Doğum günün kutlu olsun. 

Henüz yorum yapılmamış, sesinizi aşağıya ekleyin!


Bir Yorum Ekle

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir